Türkiye işçi sınıfının ilk kadın şairi: Yaşar Nezihe Hanım*

Türkiye işçi sınıfının ilk kadın şairi: Yaşar Nezihe Hanım*

01/05/2020 Kapalı Yazar: Fırtına Dergi

Tarih: 1 Mayıs 1925.

İstanbul’daki işçiler bayramlarını kutlarken aynı anda kimi yayın organlarında polisler arama yapıyordu.

Konu, gece dağıtılan 1 Mayıs bildirisi idi. Bildiriyi dağıtan, Amele Teali Cemiyeti idi. 13 Şubat’ta patlak veren Şeyh Said ayaklanmasının ardından çıkarılan Tahriri Sükun Kanunu gereği İstanbul’da olağanüstü günler yaşanıyordu. “Aydınlık”, “Orak-Çekiç” dergisi mensupları ile Bursa’da yayınlanan “Yoldaş” gazetesi gizli Türkiye Komünist Partisi ile irtibatlı bulunup kapatıldı.

38 kişi tutuklanarak Ankara İstiklal Mahkemesi‘ne gönderildi. Suçları; “komünistlik ile emniyeti dahiliyeyi ihlal ve şekli hükümeti tagyire [değiştirme] mataf [yönelik] ef’al [fiil] ve hakaret” idi.

TKP lideri Dr. Şefik Hüsnü ile Hasan Ali Ediz ve Nazım Hikmet yurtdışına kaçmıştı. Sadrettin Celal ve Şevket Süreyya gibi 11 kişi 7 ile 15 yıl arası ceza aldı.

Yargılananlar arasında bir isim daha vardı:

Yaşar Nezihe Hanım…

Grevin şairi

Yaşar Nezihe, şairdi.

Tarih: 1 Mayıs 1923

Sosyalistlerin yayın organı olan “Aydınlık” adlı dergide 1 Mayıs 1923‘te şiiri yayınlandı:

“Ey işçi…
Mayıs birde; bu birleşme gününde
Bişüphe bugün kalmadı bir mani önünde…
Baştan başa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
Ta’zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin…
Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
Kuvvetedir hak.
Hakkını haksızlara anlat.”

1923 yılının son çeyreği…

Mürettibin Cemiyeti olarak bilinen Osmanlı Matbaa İşçileri Zanaat Birliği, basın tarihimizin en başarılı eylemlerinden birini gerçekleştirdi.

Mürettiplerin grevi, 6 Eylül 1923’te başladı…

Matbaa işçileri, çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyince bazı gazete patronları ve yöneticileri hem yazıp hem de matbaaya girerek “Müşterek ül Menfaat” adlı ortak bir gazete çıkardı; matbaa işçilerine “sizsiz de yaparız” mesajı verdiler!

Mürettipler boş durur mu; onlar da muhabirlik, editörlük yapıp yayınladıkları “El-Adl” adlı gazeteyle karşı atağa geçti.

Gerginlik ve grev hükümetin araya girmesiyle 20 Eylül 1923’te sona erdi.

Yaşar Nezihe, yine Aydınlık’ta grev bitirilmeden iki gün önce “Gazete Sahiplerine” isimli bir şiir yazdı:

“Onlardır eden zevkini, eğlenceni temin
Onlar çalışır etmek için hep seni zengin
Kurşundan hurûfât o hayatı kemirirken
Her gün bir parça solarken ve erirken…”

Kaçınılmaz son

Yaşar Nezihe Hanım’ın 1924 Mayıs ayında Aydınlık‘ta yine “1 Mayıs” şiiri yayınlandı.

Bu şiir muhteva yönünden diğer 1 Mayıs şiirinden pek farklı değildi.

Bir yıl sonra… 1925‘te…

Yine Aydınlık‘ta…

Yine “1 Mayıs” ile ilgili yazdığı şiir, gözaltına alınmasına neden oldu. Aydınlık’ın ne sahibi, ne de yöneticisiydi. Kuşkusuz önde gelen yazarlarından da değildi.

Neden gözaltına alındığı pek anlaşılamadı.

Sadece yazdığı 1 Mayıs şiirinden dolayı mıydı bu gözaltı? Yoksa…

Bir emekçi olarak; 11 Ağustos 1924‘te İstanbul’da kurulan Amele Teali Cemiyeti‘ne üye olmuştu! Gözaltına alınmasında bunun da etkisi olduğu söylendi.

Ve keza:

Yaşar Nezihe Hanım pek basın organlarında, davetlerde görünen şair değildi. Şiirlerini beğenip tanışmak isteyen Rıza Tevfik, Ahmet Rasim gibi dönemin şöhretli isimlerinin tanışma davetlerini bile kabul etmemişti.

Fakat 1924 yılında Akşam ve Tanin gibi gazetelere gönderdiği mektup hayli yankı bulmuştu. 1912’de vefat eden babasından dolayı 45 kuruş maaşa bağlanmıştı. İsyanı, maaşın geçinmesine yetmemesiydi; Sirkeci’deki bir hamalın günlük kazancı en az 45 kuruştu!

Mektup basında tartışmalara neden olmuştu…

Ayrıca… 1924 yılında çıkardığı “Feryatlarım” adlı şiir kitabında toplumcu şiirler vardı.

Sonrasında gözaltı gerçekleşti…

Kim “Aydınlıkçı” yaptı

Yaşar Nezihe’nin ilk şiiri 15 yaşında Malumat dergisinde çıktı. Müstear isim kullanıyordu; “Mazlume” ve “Mahmure”. 1901 yılında Terakki gazetesinde yazmaya başladı. Hanımlara Mahsus Gazete‘nin daimi yazarı oldu. 1913’te “Bir Deste Menekşe” adlı şiir kitabını çıkardı.

Peki… Sosyalistlerin yayın organı “Aydınlık” ile nasıl tanıştı? İddialar muhtelif…

Yaşar Nezihe’nin bir oğlu vardı: Vedat.

Vedat, Aydınlık çevresine dahildi; hatta dergide yazıları çıkıyordu. Vedat’ın annesinin şiirlerini bu dergiye götürerek, Aydınlıkçılar ile Yaşar Nezihe’yi tanıştırdığı söyleniyor. Hatta…

Asım Bezirci, Yaşar Nezihe ile Nazım Hikmet‘i Vedat’ın tanıştırdığını yazdı. Aksini iddia edenlere göre ise, şiirleri yayınlandıktan sonra oğlu Vedat’ı “Aydınlık”a götüren bizzat annesiydi.

Sonuçta anne-oğul sosyalist Aydınlık çevresindeydi…

Yaşar Nezihe’nin gözaltına alındığı haberini Cumhuriyet gazetesi “Mevkuf Komunistler” başlığıyla verdi. Haberde, Yaşar Nezihe Hanım’ın rahatsız olduğu ve tedavisinin yapıldığı bilgisi vardı.

Nezihe Hanım serbest bırakıldıktan sonra uzun bir sessizliğe gömüldü. Artık “komünist” olarak mimlenmişti! Kimse yüzüne bakmıyor, şiirlerini yayınlamıyordu… Nazikter, Rübab, Yarın, Mâlûmât, Kadınlar Dünyâsı, Kadın, Kadın Yolu (Türk Kadın Yolu), Menekşe, Nay, Envar-ı Vicdan, Terakki, Şehir, Osmanlı Kadınlar Alemi ve Aydınlık‘ta şiirler yazan Yaşar Nezihe Hanım unutuluşa terk edildi.

Ta ki, 4 Temmuz 1934 günü kapısını 22 yaşındaki genç bir yazar çalana kadar…

“Bükülmez” soyadını aldı

Adı, Taha Toros

22 yaşındaydı…

İstanbul Üniversitesi hukuk bölümünü yeni bitirmişti ve maliyede devlet memuru olarak çalışıyordu. Edebiyata meraklıydı.

Kadın şairler hakkında bir antoloji hazırlarken, Martin Hartmann‘ın 1919 yılında hazırladığı “Dichter Der Neuen Türkei” adlı kitabının 81-83 sayfalarında, adını hiç duymadığı bir şair vardı: Yaşar Nezihe… Aramaya başladı. Çok kişi öldüğünü söyledi. Vazgeçmedi.

Aksaray semtinde Oruç Gazi Sokağı 4 Numaralı evin kapısı çaldı.

“Sımsıkı sarılmış siyah başörtülü, yerlere kadar sarkan bol entarili, beli kuşaklı, kırmızı yanaklı, yorgun bakışlı, 55 yaşlarında bir kadın kapıyı açtı. Görünümüne bakılırsa, bu aranan kadın şair olamazdı! Belki, onun evine hizmete gelmiş bir kadındı. Oysa çok kere gerçekler, dış görünümünde değil içteki özde saklıdır. Bu kadın, o günün toplumunda unutulan, bir kenara itilen, gölgede kalmış, hatta öldüğü söylenmiş şair Nezihe Hanım’dı.” (Mazi Cenneti I, s 132)

Okuma aşkı

Yaşar Nezihe…

Silivrikapı/İstanbul’da 29 Ocak 1882’de dünyaya geldi.

Beş çocuklu ailesinin üçüncü ve yaşayan tek çocuğuydu. Küçük yaşta ölen kardeşlerinin akıbetine uğramasın diye “Yaşar Zeliha” adı verildi.

İlk eşi Atıf Zahir Efendi, bu ismi beğenmedi “Yaşar Zeliha”yı “Yaşar Nezihe” yaptı.

Annesini altı yaşında kaybetti. Evde; kötürüm bir amca, yarı deli bir teyze ve sarhoş babası Kadir Efendi ile kalakaldı. Karnını çoğu zaman komşuları doyurdu.

Ruhunu ise, yarı deli teyzesinin anlattığı; Kerem ile Aslı; Kamber ile Arzu; Tahir ile Zümre aşk hikayeleri doyurdu.

Söylediği şiirleri yazmasını istediği arkadaşı reddedince, kendi isteğiyle okula gitti; “Ben öksüzüm hoca efendi, beni okutunuz.” Hoca, adını “kendi gelen” koydu.

Babası bu öğrenim faaliyetini öğrenince “katip mi olacaksın” diye kızını tartaklayarak evden kovdu. Komşularının ilgisiyle sokakta kalmadı; okuma arzusu azalmak yerine arttı. Dere kenarlarında papatya, ebegümeci tohumları toplayıp, aktarlara sattı; kazancının kırk parasını gizlice okumayı öğrendiği kalfaya verdi. Gördüğü tüm tahsil bu oldu.

Edebiyatı, şiir yazmayı kendi kendine öğrendi. Aşka dair taşbasması ne kadar kitap varsa hepsini okumaya çalıştı. Çünkü, aşıktı…

Babasının “seni onunla evlendireceğim” dediği, sokaklarında devriye gezen Hilmi Çavuş‘a aşık oldu; mektuplaştı. Kavuşamadığı aşkı onun birçok şiirine ilham kaynağı oldu.

Ahmet Rasim‘in Malumat dergisinde yayınlanan “Çare bulan olmadı bu yareye” adlı mısralarından etkilendi. Bunun gibi şiirler yazabileceğini düşündü. Yazdığı şiirler Malumat‘ta yayınlanmaya başladı. 15 yaşındaydı

Üç kez evlendi

Babası Kadir, belediyede kantarcı idi. İşten atılınca hayatları tamamen karardı. Fakirliklerine çare olacağı düşüncesiyle Yaşar Nezihe, kendisinden 27 yaş büyük olan Atıf Zahir Efendi ile evlendirildi.

Atıf Efendi kısa bir süre sonra bebeği olmadığı için Yaşar Nezihe’yi boşadı. Oysa önceki evlendiği üç karısından da çocuğu olmamıştı.

Ardından Yaşar Nezihe, mühendis Fevzi Bey‘le evlendirildi. Evliliği beş buçuk yıl sürdü; üç çocukları oldu; Sedat, Suat ve Vedat.

Eşi hovardaydı ve eve gelmiyordu. Bir süre sonra aşık olduğu bir kadının peşine takılarak evi terk etti. Sedat ve Suat yetersiz beslenmekten dolayı öldü.

Yaşar Nezihe bu sıkıntılı dönemde iki kez intihar etmek istedi; oğlu Vedat’ın tek başına kalmaması için vazgeçti. Şiirler yazarak sıkıntısını gidermeye çalıştı.

Terakki‘ye şiirler yazarken daha önceden tanıştığı ve nişanlandığı, ama babasının karşı çıktığı Yusuf Niyazi Erdem ile tekrar görüşmeye başladı. 10 Temmuz 1912 tarihinde başlayan bu evlilik 55 gün sürdü. Çünkü eşi, evliliğinin on ikinci günü, evvelce boşadığı iki kadını eve getirdi. Eşinin onuncu karısı olduğunu öğrendi! Boşandı. Fakat… Yusuf Niyazi Erdem ile 40 yıl mektuplaştı.

Yusuf Niyazi edebiyatçıydı; 1917‘den 1928‘e kadar çıkardığı sanat ve edebiyat yönü ağırlıklı Nazikter gazetesinin baş şairi olarak Yaşar Nezihe’yi tercih etti.

Sadece Nazikter‘de değil, kendi el yazısı ile çıkardığı Çiçek isimli küçük el gazetelerinde de Yaşar Nezihe’nin şiir ve mektuplarını yayımladı.

Büyük jübile

Nezihe Yaşar artık tanınan bir şairdi. Kadınlar Dünyası‘nın her sayısında yazısı, şiiri vardı. Öyle ki, derginin 124. sayısı “Büyük Şaire Yaşar Nezihe Hanımefendi” başlığıyla çıktı.

1925’teki polis operasyonu unutuluşu oldu.

Hayatı boyunca mücadele ettiği yoksullukla yine baş başa kaldı. “On yedi sene Esirgeme Derneği’ne, daha sonraki yıllarda Kızılay’a iş işledim. Şark Eşya Pazarı’nda dikişçilik yaptım. Darphane’de İstiklal madalyalarının kurdelalarını diktim. Geceleri, beş numaralı bir petrol lambasının fersiz ışığı altında, gergef başında sabahları bulduğum çok olmuştur. Bunun yanında kalemimle kendime yan gelir sağladım. Gerek I. Dünya Savaşı’nda gerekse İstiklal Savaşı’nda belimde divit, komşularımın cephede bulunan kocalarına, oğullarına, kardeşlerine mektuplarını yazarak geçim sağladım.” (s 139)

Daha sonra Mısırlı Prenses Tevfika Hanım‘dan beş sene ayda beş lira aylık aldı.

Hayatında bitmeyen acılarına karşılık ayakta kalmasını göstermek istercesine 1934 yılında “Bükülmez” soyadını aldı.

Taha Toros‘un kapısını çalıp röportajı Yedi Gün dergisinde yayınlamasıyla edebiyatın tekrar gündemine geldi. Şiirleri Kadın Gazetesi‘nde çıkmaya başladı.

Tarih: 2 Ekim 1948

Yaşar Nezihe Bükülmez için, İstanbul Üniversitesi konferans salonunda “50 Yıllık Kalem Erbabı” adlı jübile yapıldı.

Şiirleri şarkı yapıldı. Tenekeci Mahmut, Halil Hafız ve Kazancı Bedih gibi gazelhanlar şiirlerini okudu. En beğenileni,”Mecnun isen ey dil sana Leyla mı bulunmaz” oldu.

Taha Toros’a teslim ettiği 1934‘ten 1942‘ye kadar yazdığı elli beş şiirinin bulunduğu “Şiir Defteri” henüz yayınlanmadı…

Yaşar Nezihe Bükülmez…

5 Kasım 1971‘de öldü. Küçükyalı Altıntepe Mezarlığı’nda toprağa verildi.


*Bu yazı, Soner Yalçın tarafından yazılmıştır ve 3 Mayıs 2015 tarihinde Sözcü Gazetesi‘nde yayınlanmıştır. Bazı fotoğraflar yazının orjinalinde yoktur.