TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Samet Mengüç: Karantina ve izolasyon tek başına mücadele aracı değildir | Söyleşi

TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Samet Mengüç: Karantina ve izolasyon tek başına mücadele aracı değildir | Söyleşi

20/03/2020 Kapalı Yazar: Fırtına Dergi

2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinden başlayarak zamanla dünyaya yayılan koronavirüs salgını ülkemizi de etkiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 4 ölüm ve 359 vaka tespiti yapıldı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi Dr. Samet Mengüç ile koronavirüse karşı alınması gereken hem bireysel hem toplumsal önlemleri, devletin sorumluğunu, tutsaklar ve mülteciler gibi dezavantajlı grupları ne gibi risklerin beklediğini ve daha merak edilen birçok başlığı konuştuk. Siz değerli okuyucularımızla hazırladığımız söyleşiyi paylaşıyoruz.

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan SARS benzeri yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tüm dünyada yayılmaya devam ediyor. İlk olarak; koronavirüs nedir ve sağlıklı bir kişi salgına karşı nasıl önlemler almalıdır? Sizce koronavirüs salgını karşısında bireysel tedbirlerden öte olarak ne gibi toplumsal bir sorumlulukla karşı karşıyayız?

Koronavirüs hakkında kısa bir bilgilendirme yapacak olursam;

Koronavirüsler insanlar arasında hastalık yapabilen, bazı hayvan türlerinde (kedi, yarasa, deve gibi) tespit edilebilen geniş bir virüs ailesidir. Zaman içerisinde değişimler(mutasyon) gösterebilen ve insana bulaşabilen ve insanda salgınlara yol açabilen mikro-organizmalardır. Yeni Koronavirüs ilk defa 29 Aralık 2019 ‘da Çin’in Wuhan kentindeki deniz ürünleri ve canlı hayvan satan bir pazar yerinde çalışanlarda ve bu pazar yerini ziyaret eden çok sayıda kişide akciğer enfeksiyonu (pnömoni) bulgularının varlığı ile tespit edilmiştir. Hızla virüse yönelik yapılan çalışmalarda  virüsün daha önce 2002’de(SARS) ve 2012’de(MERS) ile benzer genetik yapıya sahip Coronavirus ailesinden olduğu tespit edildi. Virüse Yeni Koronavirüs (nCoV = SARS- CoV-2) adı verildi. Virüsün sebep olduğu hastalıkta COVİD-19  olarak adlandırıldı.

‘Sosyal mesafe’yi artıran önlemler alınmalı

Gelelim sorunuzun ikinci kısmına;

Bireylerin ve toplumun hastalıktan korunması için yapılması gereken en önemli önlemler kişisel temizlik ve bireysel temasın en aza indirilmesiyle mümkündür. Başka bir ifadeyle “sosyal mesafe”yi artıran önlemlerin alınmasıdır.

Bireysel önlemleri şu şekilde ifade edebiliriz;        

Ellerin sık sık en az 20 saniye boyunca su ve sabunla yıkanması, ellerin yüz ve ağıza götürülmemesi, yaşam alanımızda sık kullanılan yüzeylerin temizliği (kapı kolları, masalar, elektrik ve asansör düğmeleri gibi…). Aynı zamanda bireysel olarak tüm kişilerin salgın karşısındaki davranışsal değişiklikler konusunda bilgilendirilmesidir. 

Sosyal mesafe”yi artıran önlemlerin neler olacağı hastalığın toplum içinde ne kadar yaygın olduğunun bilinmesine bağlıdır. Hastalıkla mücadelede başarı kazanmış ülkeler bunu yeterince test yaparak ve bunun sonucuna göre de sosyal mesafe önlemlerini zamanında alarak elde etmiştir. Sosyal mesafe önlemleri insanların birbirlerinden daha uzak durmaları (en az 1 metre mesafe, öksüren/hapşıran kişilerden en az 2 metre mesafe), enfeksiyon şüphesi olanların evde kalmaları, hastalığın toplum içinde yaygınlaşmaya başladığı aşamada toplu bulunmayı gerektiren her türlü etkinlikten (spor müsabakaları, okullar, alışveriş mekanları, kafe ve restoranlar) uzak durmayı içerir.

Daha radikal önlemler gerekebilir

Durumun kötüleşmesi ölçüsünde sosyal mesafeyi artıran önlemlerin daha radikal olması da gerekebilir. Şirketleri, ofisleri ve AVM’leri kapatarak çalışanların evden çalışmasının veya dinlenmelerinin olanaklarını yaratmak, kalabalık etkinlikleri ve toplantıları ertelemek, toplu ulaşımda kalabalıkları önlemek, spor müsabakalarını seyircisiz oynatmak, spor salonlarını, havuzları, müze ve tiyatroları, kültür ve sosyal merkezlerini,  sinemaları kapatmak, bar ve restoranlarda insanlar arasında en az 1 metre mesafe olacak şekilde düzenlemeler yapmak, ibadetleri bireysele çevirmek veya toplu ibadetlerde kişiler arasında en az 1 metre mesafe bırakmak, hatta bu önlemler yeterli olmazsa ulaşım, eczane ve bakkallar dışında bütün ticari aktiviteleri, ofisleri, kafe ve dükkanları bir süreliğine kapatmak yoluna gidilebilmektedir. Elbette bu önlemlerin zamanlaması ve sırası hastalığın toplum içinde yaygınlığına bağlı olarak planlanmalıdır. Önlemlerin zamanında alınmaması halinde salgının yaratacağı sağlık bilançosunun katlanarak büyüyeceği unutulmamalıdır.

Her ne kadar koronavirüs salgını bir sağlık sorunu olarak karşımızda duruyorsa ve ilk mücadelenin sağlık üzerinden yapılması elzem ise de, bu salgının sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal birçok olumsuz sonuçları da kaçınılmazdır. Bunlar tabii ki şu anda sağlık dışında olduğu için ve bir sağlıkçı olarak benim açımdan öncelik içermediğinden izninizle o konulara değinmeyeceğim.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgını “pandemi” sınıfına aldı. DSÖ’nün bu hamlesi salgının daha da tehlikeli boyutlara geleceğini gösteriyor. Son verilere göre vaka sayısı 200 binin üzerine çıktı. 9 bine ulaşan ölü sayısı da her geçen gün artıyor. Ancak Çin’de de hastalığın geriletildiği ve koronavirüs salgını sonrası açılan hastanelerin kapatıldığı haberlerini okuduk. Şu ana kadar koronavirüse karşı nasıl bir tedavi yöntemi izlendi? Birtakım ilaçların da geliştirildiği farklı hastalıklar için geliştirilen bazı ilaçların Covid-19’u ortadan kaldırdığı söyleniyor. Sizce salgının seyrini kontrol altına almak için önümüzde nasıl bir yol var?

Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüs enfeksiyonunu ”pandemi” olarak açıklaması önemli bir salgınla karşı karşıya olduğumuzun en yetkili sağlık örgütü tarafından resmen açıklanmasıdır. Pandemi; bütün dünya nüfusunun salgın tehlikesi altında olduğunun açıklanmasıdır. DSÖ başkanı pandemiyi açıklarken dünyada panik kargaşa ve kaosa sebebiyet vermemek için çok yoğun çalışmalardan sonra durumu pandemi olarak değerlendirdiklerini, ancak ”kontrol edilebilir pandemi” ifadesi ile dünya kamuoyuna duyurdu. Ancak ne olursa olsun ciddi bir salgınla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini değiştirmez.       

Pandemi ile mücadele etmenin tarihte de sıkça uygulanmış 2 ana yöntemi vardır. Karantina ve izolasyon.

Peki karantina nedir? İzolasyon nedir? 

Karantina bulaşıcı bir hastalık etkenini aldığı düşünülen şüpheli insan(lar)ı belirli bir süre ile toplumun sağlıklı bireylerinden ayrı tutma yöntemidir, ki bu süre genellikle hastalık etkeninin en uzun kuluçka süresiyle sınırlıdır. Covid-19 için bu süre 14 gün olarak belirlenmiştir. Karantina bir bölge, şehir, köy, mahalle ya da bir gemi, bir okul veya hastane için olabilir. Karantina ilan edilen yerlere giriş ve çıkışlar yasaklanır ya da belirli koşullara bağlanarak denetim altına alınır.

Diğer yöntem ise izolasyondur. İzolasyon, tecrit etme, ayırma anlamına gelir. İzolasyon bireysel olarak kişinin ayrılması iken karantina çok sayıda kişinin toplumdan ayrılması demektir. Hala salgın hastalıklarla mücadelenin en etkili yöntemi ‘karantina’ ve ‘izolasyon’ uygulamalarıdır. Bunun en iyi örneği Çin ve İtalya-İran örnekleridir.

Karantina ve izolasyon tek başına mücadele aracı değildir

Doğal olarak karantina ve izolasyon uygulamalarının bir takım sıkıntıları da vardır. Dolaşım özgürlüğünün engellenmiş olması, iletişimin kısıtlanması, panik ve spekülasyonlar sıkıntıları olarak sayılabilir. Ancak Çin radikal bir şekilde karantina uygulamasına geçerek Covid-19 salgınıyla çok başarılı sayılacak bir mücadele verirken, İtalya ve İran erken karantina ve izolasyon yöntemlerini uygulamadığı için salgının hızla yayılmasına ve çok insanın hayatını kaybetmesine sebebiyet verdikleri gibi, hala da salgını kontrol altına almış değillerdir. Tabii ki karantina ve izolasyon tek başlarına birer mücadele aracı değildir, bunlarla birlikte halkın bilgilendirilmesi, güven duygularının sağlanması, temel insani ihtiyaçlarının karşılanması ve gerekli tedavi yöntemlerinin de hızla uygulanması gereklidir.

Türkiye’de de 12 Mart tarihinde ilk vaka açıklandıktan sonra İtalya ve Fransa’ya göre daha hızlı bir şekilde kamuoyunun da etkisiyle bir takım önlemler alınmaya başlandı. İlk olarak eğitime tüm kademelerde ara verildi. Daha sonra çeşitli ülkelerle uçuşlara ara verildi. En son ve en radikal önlem olarak lokantalar ve AVM’ler dışındaki spor ve eğlence mekanlarının geçici süreyle kapatılması kararlaştırıldı. Bu önlemler hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Aşırı olanları ya da yetersiz olanları var mı?

Sağlık Bakanlığı’nın ve hükümetin bu dönemde yaptığı en olumlu uygulamalar, hızla bir bilim kurulunu oluşturması, halka ve sağlıkçılara yönelik korunma yöntemlerini bu kurulun desteğiyle dile getirmiş olması, yine erken sayılacak dönemde dış ülkelerle olan sınırları geçişlere kapatmış olmasını sayabiliriz. Bütün bunları desteklediğimi söyleyebilirim. Ancak yetersiz veya yapmadıklarını da söylemeliyim. TTB olarak daha salgının ilk dönemlerinde sağlık bakanlığına yaptığımız birçok uyarının zamanında yapılmadığının ve geç yaşama geçirildiğini görmekteyiz. Bunların başında hızlı ve yaygın test uygulamalarına geçilmesi, sağlık çalışanlarına yönelik bilgilendirme, eğitim ve ekipmanların hızlıca sağlanması gerektiğiydi. Ne yazık ki bakanlık bu konularda çok ağır ve yetersiz hareket etmiştir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı sosyal mesafe uygulansın, izolasyon önerilerinde bulunurken, yurt dışı çıkış ve girişleri kısıtlarken, yurtdışından gelen 21.000 umre ziyaretçisine karantina uygulamaması akılla mantıkla izaha muhtaç bir durumdur. Bakanlık burada yetersiz ve yanlış hareket etmiştir.

Sağlık Bakanliğı nın olası yaygın hastalık döneminde yani hastalığın pik yapacağını beklediğimiz döneme yönelik Yoğun Bakım ve Ventilatör destekli tedavi ve bakım aşamasına hazırlıklı olmadığını da üzülerek söyleyebilirim..

-İtalya’da vaka yerlerinin söylenmesinden kaynaklı olarak bugünkü vahim tablonun ortaya çıktığı söyleniyor. Türkiye’de henüz hangi vakanın nerede olduğu söylenmiyor. Sizce vakaların nerede olduğunun söylenmemesi doğru bir uygulama mı? Peki, bu durum şeffaflık çerçevesinde nasıl değerlendirilebilir?

Bu konu etik açıdan da tartışmalı bir konudur. Elbette kişilerin özel sağlık verileri rızaları dışında hiçbir otorite ve güç tarafından açıklanamaz. Ancak birey/toplum yararı göz önünde bulundurularak toplum yararı ön plana çıkıyorsa bu veriler açıklanabilir. Ancak salgınlarla mücadelenin ana yöntemlerine değindim; izolasyon ve karantina… Bu yöntemleri uygulayabilmek için kişisel bilgilerden arındırılmış anonim hale getirilmiş bilgilenmeler toplumun ve her bireyin doğal hakkıdır. Ayrıca bölgeler açıklanarak daha erken ve daha etkili mücadele edilebilir. Bu nedenle bakanlık bölgeleri salgınla mücadele açısından erkenden açıklamalıydı diye düşünüyorum

Özellikle İtalya’da sağlık sisteminin tıkandığını ve hastanelere başvuran hastaların arasından doktorların tıbbi müdahale verilmesi için zorunlu bir tercih yapması gerektiği bilgilerini öğreniyoruz. Türkiye’de de triaj kararının en kısa zamanda alınması gerektiğini söyleyen hekimler var. Bu durum etik bir sorun ortaya çıkıyor. Tıp alanında bu etik sorunun bir cevabı var mı? Özel sağlık hizmetlerinin alınması durumunda triaj kararına karşı tutumu nasıl olur? Sağlığın kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp özelleştirilmesinin bu salgın esnasında ortaya çıkacak sorunlarını olabilir mi?

Evet İtalyan meslektaşlarımız tarafından insanlık adına trajik olan bu gibi olay ve olgular ne yazık ki paylaşıldı. Bu durum hiç bir sağlık emekçisinin, hiçbir hekimin, hiçbir insanın karşılaşmak istemediği bir durumdur. İnsanlar arasında yaşam önceliğini belirleme yetkisiyle karşı karşıya kalmak gerçekten çok zor bir süreçtir. Ancak; İtalya da olduğu gibi zorunlu karşılaşılan böylesine bir durumda hekimlerin davranışını belirleyen hekimlik etik kurallarımız vardır. Örneğin gelen 10 hastanız vardır ve bunların tümünün ventilatöre (solunum destek cihazına) bağlamanız gerekiyor oysa elinizde 4 tane ventilatör varsa ne yapacaksınız?

Burada hekimlik etik değerleri devreye girer. Faydalı olma, zarar vermeme, özgür irade ve eşitlik gibi etik kuralları işleterek hizmet vermek hekimi de vicdan muhasebesinden kurtaran ilkeler olarak devreye girer. Bu dönüşümlü olabilir, bu yaş durumu olabilir, bu çocuk önceliği olabilir. Yani böylesi bir durumda hekim asla vicdanlarda yargılanmamalıdır. Ama bir kez daha belirteyim biz hekimlerin çaresizlik yaşadığımız durumlardan biridir bu durum. Ama yine de hızla bir karar vermemiz de kaçınılmaz bir durumdur.

Kamu-özel ortaklığı modeliyle sağlık sürekli özelleştirmektedir

Biz TTB olarak yıllardır herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve anadilde kamusal bir sağlık hizmetini savunuyoruz. Oysaki mevcut hükümet kamu-özel ortaklığı modeli adı altında sağlığı sürekli özelleştirmektedir. Böylesine bir durumda sağlık, Serbest piyasa ekonomisi kurallarına ve özel sağlık sektörünün insafına bırakılamaz. Bu nedenle bu tür pandemi durumlarında kamu, özel ayırımı olmaksızın tüm sağlık kurumları ve çalışanları kamu idaresinin kontrolünde hizmete ve salgınla mücadeleye katılmalıdır. Türkiye’de bugün sağlık hizmet sunumu neredeyse eşdeğer oranda kamu ve özel sektör tarafından sunulmaktadır. Bu nedenle hükümet ‘sosyal devlet anlayışı’ ile kamusal finansman desteği ile tüm özel sağlık kuruluşlarını da bu mücadelenin parçası haline getirmekle yükümlüdür. Sorunuza kesin bir cevap vermem gerekirse Koronavirüs ile mücadele surecinde kamu ve özel birlikte olacaktır. Bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum.

Ana akım medyada alanının uzmanı olarak görüş belirten Oytun Erbaş ve Canan Karatay gibi isimlerin yaptığı manipülatif ve dezenformatif açıklamaların salgının toplum nezdinde algılanmasına ve salgınla mücadeleye etkisi nedir?

Koronavirüs süreci; Türkiye’de bilimin ve hekimliğin ve sağlık emekçilerinin önemi çok acı bir gerçek olarak birçok kesimin suratına tokat gibi çarpmıştır. Sağlık alanında on yıllardır, ana akım medya da bilim dışı ve bizim TTB olarak şarlatan diye tanımladığımız medya maymunlarının  sesi ve soluğu bir anda kesilmiştir. Sağlığın şarlatanlarla değil, kanıta dayalı bilimsel tıp ışığında ve liyakat sahibi hekim ve sağlık çalışanları aracılığıyla verilmesi gereken ekipsel bir hizmet olduğu bir kez daha kamuoyunun gündemine oturmuştur. Birey olarak da yıllardır bu etik dışı davranan hekim şarlatanlarla mücadele eden bir hekim olarak bu durumun yarattığı memnuniyetimi de dile getirmeliyim.

Suriye Savaşı’nın da etkisiyle Türkiye’de sayıları milyonları bulan mülteciler var. Normal bir zamanda bile sağlık hizmetine ulaşmakta zorluk yaşayan bir grup olarak koronavirüs salgınına karşı mülteciler büyük risk altında bulunuyor. Ya da bugün Türkiye’de yüz binlerce insan cezaevlerinde bulunuyor. Mülteciler, tutuklular ya da evsiz insanlar gibi diğer dezavantajlı grupları ne gibi riskler bekliyor ve bu konuda duyarlı olan insanlar sizce neler yapabilir?

Gerek mülteciler gerekse mahpuslar yaşadıkları koşullar itibariyle salgınlarda çok ciddi sorun merkezleridir. Sizin de sorunuzda belirttiğiniz üzere bu kesimler ne yazık ki normal koşullarda bile sağlık, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak  dezavantajlı gruplardır. Bu nedenle pandemi gibi ciddi salgınlarda ilk olarak koşulları düzeltilmesi gereken kişiler ve yerlerdir. Devletler hızla mültecileri normal sağlıklı barınma yerlerine yerleştirmeli, hijyen ve gıda ihtiyaçlarını hızla gidermelidir. Mülteci sorunu tüm devletlerin ve tüm insanlığın ortak bir sorunudur. Bu sorunun çözülmesi de ortak projelerle ancak halledilebilir sorunlardır. Ancak günümüzde çok uzak bir ihtimal olarak duran bir sorundur.

Genel af ilan edilmelidir

Keza hapishanelerde yaşam koşulları itibariyle sağlık açısından çok olumsuzluklar barındıran kurumlardır. Havasızlık, temizlik ve hijyen eksikliği, dar ve kapalı ortamlarda çok kişinin bir arada yaşamak zorunda olması salgın hastalıkların yaygınlaşmasına da zemin hazırlayan mekanlardır. Yazılı ve görsel basın aracılığıyla koronavirüs salgını süresince İtalya ve İranda mahpus evlerinde yaşanan olumsuzluklar ne kadar risk teşkil eden yerler olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Türkiye’deki cezaevleri sorunu hepimizin malumudur. Çok kalabalık,  kapasitenin çok üzerinde mahpus nüfusa sahip bir ülke, sağlık ve hijyen açısından zaten iyi durumda olmayan cezaevleri hızla gündeme alınmalı ve çözümler üretilmelidir. Kişisel görüşüm ilk yapılması gereken uzun süredir kamuoyunun gündeminde olan genel af hemen ilan edilmelidir. Ayrıca birtakım hukuksal düzenlemelerle hasta mahpuslar, kronik rahatsızlığı olanlar, yaşlılar, çocuklu kadınlar, tutuklu durumunda olanlar hemen serbest bırakılmalıdır. Tabii ki bütün bunlar hızlı bir şekilde hukuksal altyapıları oluşturularak yapılmalıdır.

“Bir musibet bin nasihattan iyidir” diyerek bu koronavirüs salgınını hep birlikte aşarak barış içinde bir ülke ve barış içinde bir dünya umuduyla… Bu fırsatı verdiğiniz için  sizlere de çok teşekkürler…

  Biz de size zaman ayırdığınız ve sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederiz…