Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Platformu: Salgın derin yoksulluk getirdi | Söyleşi

Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Platformu: Salgın derin yoksulluk getirdi | Söyleşi

14/04/2021 Kapalı Yazar: Fırtına Dergi

Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Platformu, gelir adaletsizliği ve işsizliğe karşı temel gelir güvencesinin acilen hayata geçirilmesi için Mart ayı başında yaptığı açıklamayla kuruluşunu duyurdu. ‘Temel Gelir Güvencesi’ talebini yaygınlaştırmak için bütün emek ve demokrasi güçlerine ortaklaşma çağrısı yapan platformda şu an yaklaşık 100 kurum imzacı olarak bulunuyor. Platform kısa bir süre önce pandemide gerekli önlemlerin alınmaması sebebiyle ağırlaşan durum karşısında temel gelir destekli tam kapanma talebiyle bir kampanya başlattı. Başlatılan bu kampanyada ‘Temel Gelir Güvencesi’ olan 21 günlük tam kapanma ve Kod 29 uygulamasının devre dışı bırakılması savunuluyor. Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Patformu üyesi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ve Araştırmacı Sedat İnal ile Türkiye’de bir senedir devam eden salgın sürecini, Platformun taleplerini ve gelecek planlamalarını konuştuk.

Hazırlayan: Ahmet Kavruk


  • Türkiye’de resmi olarak açıklanan ilk Koronavirüs vakasının 1. yılına denk gelen zaman diliminde kuruluşunuzu ilan ettiniz. Bu sözünü ettiğimiz süreç içerisinde salgının neleri açığa çıkardığını düşünüyorsunuz? Hangi kesimler olumsuz etkilendi ve öte yandan devletin bu kesimlere yönelik olan sorumluluklarına dair neler söylemek istersiniz?
Mustafa Durmuş

Prof. Dr. Mustafa Durmuş: Öncelikle Covid-19 salgınının sermayenin doğa üzerinde kurduğu kâr çıkarımı amaçlı tahakkümün bir sonucu olduğunun altını çizelim. Öyle ki ormansızlaştırma ve vahşi doğaya kâr amaçlı yapılan müdahaleler yüzlerce yıldır bazı vahşi hayvanlarda var olan virüslerin hayvanlardan insana geçmesiyle sonuçlandı. Buna birde Çin’de olduğu gibi yaygın vahşi hayvan ticaretini dahil ettiğimizde koronavirüsün insanlara nasıl ve nereden bulaştığını daha net anlaşılabiliriz.

Bu virüs kapitalizmdeki bazı fay hatlarını ortaya çıkarttı. Bunların başında ticarileştirilmiş, özelleştirilmiş ve metalaştırılmış bu nedenle de çökertilmiş sağlık alt yapısı geliyor. Öyle ki dünyanın en büyük ekonomisine sahip, dünyanın en zenginlerinin yaşadığı, kişi başı sağlık harcamalarının 10.000 doları bulduğu ABD başta olmak üzere gelişkin kapitalist ülkeler dahi bu salgın karşısında çaresiz kaldılar. Yoğun bakım ünitelerinin, solunum cihazlarının yetersizliği ortaya çıktı. Bunlar yeterince üretilmiyordu çünkü bunların gelecek için depolanması çok maliyetli olduğundan özel sektör buna yanaşmıyordu.

Eşitsizlikler sağlık alanıyla sınırlı değil

Kuşkusuz yetersizlikler ve eşitsizlikler sadece sağlık alanı ile sınırlı değil. Başta eğitim olmak üzere yaşamın temelini oluşturan birçok alandaki yetersizlikler ve eşitsizlikler salgın ile birlikte gün yüzüne çıktı. İşçilerin salgın koşullarında dahi ciddi riskler altında çalışmaya zorlanmaları, buna karşılık servet zenginlerinin, işlerini evlerinden yönetebilen patronların durdukları yerde servetlerini büyütmeleri salgının ortaya çıkardığı sınıfsal eşitsizliklerle ilgili boyutlarını ortaya koyuyor.

Burjuva hükümetlerse, ülkelere göre farklı dozlarda olsa da, genel olarak salgın karşısında halkın sorunlarına ilgisiz kaldılar. Öyle ki ilk aldıkları önlem, insanlara gelir desteği sağlayarak tam kapanmanın sağlanması, böylece korunma yerine, finansal piyasaları, borsaları, büyük sermaye şirketlerini kurtarmak oldu.

Türkiye gibi ülkelerde ise salgın çok kötü yönetildi. Adı konmamış bir sürü bağışıklığı stratejisi uygulandı. Salgın yüzünden ortaya çıkan ekonomik çöküşün sonrasında iyice artan işsizliğe, yoksulluğa ve açlığa karşılık siyasal iktidarın halka dönük olarak yaptığı yardım sadece milli gelirin yüzde 1’ini biraz aşabiliyor ve ancak 55 milyar lirayı bulabiliyor. Yani bir kalemde bir büyük müteahhit firmanın ödemesi gereken 10 milyar liralık vergi borcunu silebilen devlet maalesef söz konusu halk olduğunda cimri davrandı. Üstelik devlet, bu salgını dönemini fırsat bilerek çok daha fazla otoriterleşti ve emek ve özgürlükler karşıtı çok sayıda düzenlemeyi de hayata geçirmeye başladı.

  • Salgın şartlarında temel çözümün gelir güvencesiyle desteklenen en az 21 günlük tam kapanma olduğunu savunuyorsunuz. Burada vurguladığınız temel gelir hakkı nedir ve neden önemlidir? Uygulanması ne kadar mümkün?

Prof. Dr. Mustafa Durmuş: Temel Gelir Güvencesi yeni bir kavram değil. Ancak Covid-19 sonrasında dünyanın her yanında talep edilir oldu. İlk ortaya çıkış nedeni artan gelir adaletsizliği karşısında yoksullaşan kesimlere destek verilmesi ihtiyacı iken, son 10 yıldır teknolojinin beraberinden getirdiği dijitalleşme, robot kullanımı ve yapay zekâ gibi olguların sonucunda işçilerin giderek işsiz kalmaları gerçeği oldu. Covid-19 salgını ise hem işsizliği, hem de yoksulluğu daha da artırdı, toplumsal bir olgu haline getirdi. Bu nedenle de istihdamdan bağımsız olarak herkesin yaşamını sürdürebilmesi için bir temel gelirinin olması ve bunun hak olarak kabul edilmesi gereği ortaya çıktı.

Böylece Temel Gelir Güvencesini ülkede yaşayan ve belli bir yaşın üzerindeki, işi olsun olmasın, geliri olsun olmasın, herkes için düzenli ve sürekli aylık gelir olarak tanımlıyoruz. Bu her ülkenin durumuna göre farklılıklar arz edebilir, örneğin öncelikle nüfusun en yoksullarından başlanabilir ama nihai amaç herkesi böyle bir güvenceye kavuşturmaktır.

Temel Gelir Güvencesi talebinin iki zemini var

Kısaca bu talebin haklı iki zemini var: İlki sermayenin hizmetindeki teknolojinin canlı emeğin bir kısmını üretim dışına iterek gelirsiz bırakması ve bunun sonucunda yoksulluğun derinleşmesi ve toplumsallaşması. Bu gelişme istihdam ile gelir arasındaki bağı koparmaya başladı.

İkincisi ise böyle bir talebin bir insanlık hakkı olarak savunulması. İnsan olarak hepimizin ortaklaşa olarak yarattığımız sosyal mirastan pay alma talebimiz. Yani yoksulluk ve işsizlik sorun olmasa da Temel Gelir Güvencesi ile kendi yarattığımız mirastan pay almamız en doğal hakkımız. Bunların dışında Temel Gelir Güvencesinin patron karşısında işçiyi, patriarka karşısında kadını, adaletsiz düzen karşısında engellileri koruyabileceğine ve doğanın tahribatını önleyebileceğine inanıyoruz.

Günümüzde bu güvencenin ABD, Kanada, Hindistan, Brezilya, Finlandiya olmak üzere birçok ülkede pilot uygulamaları söz konusu. Bu uygulamalar giderek yaygınlaşıyor. İspanya gibi bazı ülkelerse böyle bir uygulamayı başlatma kararı aldılar. Uygulamanın ilk sonucu, bunun insanları daha mutlu ettiği ve özgüvenlerini güçlendirdiği yönünde.

  • Salgın zamanı dışında da temel gelir güvencesinin kalıcı olması gerekir mi? Bunun finansmanı sağlanabilir mi? Sağlanırsa kimler için nasıl sağlanır?

Prof. Dr. Mustafa Durmuş: Böyle bir güvence salgın bitse dahi devam etmeli zira kapitalizmin neden olduğu sorunlar bitmediği gibi, kapitalist sömürü de artarak sürüyor. Bunun kalıcı ve sağlıklı finansmanının bizim gibi ülkelerde tek yolu var: Devlet bütçesi.

Yani devlet bütçesinin kullanımına ilişkin şu ana kadarki tercihler değiştirilecek ve vergilerimiz asıl olarak halkın ihtiyaçları için kullanılacak. Bu amaçla büyük müteahhitleri daha da zenginleştiren kamu-özel işbirliği projeleri için yapılan ödemeler durdurulacak, aşırı güvenlik harcamalarına yönelik ödenekler ve büyük sermayeye verilen destekler azaltılacak.

Vergiler tarafında ise bu yıl miktarı 231 milyar lirayı bulan vergi muafiyeti, istisnası ve indirimi gibi asıl olarak sermayedarların faydalandığı uygulamalardan vazgeçilerek bu vergiler toplanacak. Bunların yetmediği yerde en zenginlerden alınan gelir vergisinin oranı artırılacak. Dahası, kalıcı olmak üzere, sadece en zenginleri kapsayacak bir artan oranlı bir servet vergisi alınacak.

Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Platformu Kuruluş Toplantısı / SAV / 3 Mart 2021
  • Vurguladığınız diğer bir talep ise işçilerin işten çıkartılarak haklarının ödenmesine engel olan Kod 29 uygulamasının sonlandırılması. Kod 29 uygulaması nedir? Ne gibi mağduriyetler doğuruyor ve uygulanmaması için neler yapılabilir?
Sedat İnal

Araşt. Sedat İnal: İşverenler, işten çıkardığı işçilerin bildirilmesini zorunlu kılan yasaya tabidir. İşveren, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bir bildirim yaparak işçiyi hangi sebepten dolayı çıkardığını bir “kod” ile belirtir. Örneğin; söz konusu formda “Kod 1” yazıyorsa “deneme süreli iş sözleşmesinin işverence feshedildiği“, “Kod 4” yazıyorsa “belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi“, “Kod 29” yazıyorsa da “işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışta bulunarak işten çıkarttığı ve işçinin işsizlik maaşı ve kıdem tazminatı haklarını kaybettiği” ifade edilmektedir.

Kod 29 yaftasını yiyen işçi başka bir yerde de iş bulamamaktadır çünkü işverenler, işe almayı düşündüğü işçinin Kod 29 ile işten çıkarıldığı bilgisine ulaşabilmektedir. Salgın döneminin başlamasından sonra 2020 yılı içinde Kod 29 ile işten çıkartılan kişi sayısı 177.000’dir. Bu kişiler tüm haklarını kaybetmiş olup biranda güvencesizliğe itilmişlerdir.

İşçilerin hayatını karartan aslında sadece “Kod 29” değil; 4857 sayılı İş Kanunu’nu 25. maddesinin 2. bendinin tamamıdır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin 2. bendi; işçi karşıtı bir düzenleme olup işçinin ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve işsizlik maaşı haklarını tamamen kaybetmesine sebep olmaktadır. Esas olan Kod 29’un değişmesi değil; ilgili kanun maddesinin -25/2’in- değişmesidir.

İşten çıkarmalar yasaklandı ancak Kod 29 kapsam dışında bırakıldı

Salgınla birlikte işten çıkarmalar yasaklandı ancak bir istisna olarak Kod 29 kapsam dışında bırakıldı. Tabi bunu fırsat bilen patronlar da işçileri Kod 29’a dayanarak işten çıkardı. Böylece hem kıdem tazminatı hem de ihbar tazminatı ödemekten kurtularak büyük bir menfaat sağladılar. Kamu otoritesi, bu durum için alan açtı; işverenin tazminat parasını ödememesine imkan sağladı. Kamu otoritesi, sermayeye ve patronlara bu şekilde “dolaylı olarak” destek vermiştir.

Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Platformu olarak Kod 29’un gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Kod 29’a bağlı olarak yapılan işten çıkarmalar incelenmelidir. Bu konuda inisiyatif işverenlerden alınarak -kararın somut delil ve belgelere dayandırılması şartıyla- iş mahkemelerine ya da SGK içinde oluşturulacak kurullara bırakılmalıdır.

  • Kampanyanız içerisinde ne gibi somut adımlar planlıyorsunuz? Yol haritanız nedir? Kim nasıl katkı sunabilir?

Araşt. Sedat İnal: Ülkemizde Temel Gelir Güvencesi çeşitli adlandırmalarla uzunca bir süredir tartışılmaktadır ancak -gerek sağ kesimden gerekse sol kesimden gelen itirazlar sebebiyle- bugüne kadar üzerinde bir ortaklaşma sağlanamamıştır ve uygulanması mümkün olmamıştır. Öte yandan her ne kadar insanlar salgınlara çok yabancı olmasa da kapitalizmin getirdiği bireycilikle de ilişkili olarak geçmiş salgın deneyimleri Koronavirüs’e pek kadar hatırlanmıyordu. Bu açıdan gerek hükümetler gerek insanlar beklemedikleri bir sürece hazırlıksız yakalandılar.

Birçok insan salgın döneminde temel ihtiyaçlarını dahi karşılamıyor. Ülkemizde salgın derin yoksulluk getirdi. Salgınla beraber işsizlik ve istihdamda azalma çok hızlı yükseldi. Özellikle gelir adaletsizliği daha büyük boyutlara ulaştı. Bu ağır tablo karşısında zenginler ise zenginliklerine zenginlik kattı. 2020 yılında Türkiye’de zenginler listesinin tepesinde yer alan 10 isim, servetlerini yarı yarıya katladı. Kamu yönetimi emekçileri kaderlerine terk ederek faturayı bu kesime kesmiştir.

Ülkemizde yaşanan bu duruma karşı yaklaşık 100 imzacı kurum ve kuruluşla birlikte Temel Gelir Güvencesi‘nin hayata geçirilmesi için bir kampanya başlattık. Kampanyamızın tanıtım süreci halen devam etmektedir. Son olarak -geçtiğimiz hafta- TBMM’de yaklaşık 10 milletvekilli konuya destek oldular ve bir basın toplantısı düzenlediler. Platform olarak Temel Gelir Güvencesi talebimizi, tüm siyasi partilerin gündemine sokmayı ve bununla ilişkili olarak Meclis’e bir kanun teklifi olarak sunmayı hedefliyoruz. Platform çatısı altında tüm demokratik kitle örgütlerini dayanışmaya çağırıyoruz.

  • Son olarak eklemek istediğiniz neler var?

Araşt. Sedat İnal: Temel Gelir Güvencesi insanın özgürleşmesini sağlayan bir araçtır. Demokrasinin bir yoludur. Her yurttaş kendi ödediği vergisinden faydalanmadır. Gelir adaletsizliğini bir nebze olsun ortadan kaldırmaya yarayan Temel Gelir Güvencesi bir sosyal yardım, yardımlaşma ya da bir lütuf değildir. 21. yüzyılda artık herkes için temel bir haktır.


Temel Gelir Güvencesi Yaşatır Platformu’nun sosyal medya hesaplarını takip ederek açıklamalarından ve etkinliklerinden haberdar olarak katkı sunabilir ve imzacı olabilirsiniz.

Facebook: https://www.facebook.com/Temel-Gelir-G%C3%BCvencesi-Ya%C5%9Fat%C4%B1r-Platformu-100509722110464

Twitter: https://twitter.com/TemelGelir

İnstagram: https://www.instagram.com/temelgelir/

YouTube: https://www.youtube.com/channel/UCGS5rSKnj2t2ZHrpXmYkLJA