‘Kurgusal Eşkıyalar’ üzerine bir inceleme

‘Kurgusal Eşkıyalar’ üzerine bir inceleme

04/01/2021 Kapalı Yazar: Saime Sultan Uçar

Edebiyatta kurgulanmış eşkıyaları incelemeden önce eşkıya kelimesinin karşılık geldiği anlama bakmak, gerçek eşkıyalarının toplumlarda nasıl bir yer ettiğini anlamak gerek. Eşkıya kelimesinin sözlük anlamı kısaca; dağda, kırda yol kesip haraç alan kişiler, haydutlar demek. Kelime Arapça olan Şaki sözcüğünün çoğulu olarak dilimize geçmiş. Yabancı dillerde otoyol adamı, korsan, haydut gibi yakın anlamlı kelimelere de karşılık olarak çevrilebiliyor. Eşkıyalığın tanımını kısaca yaptıktan sonra bu olgunun ortaya çıkış nedenlerine değinmek gerekirse sosyoekonomik yapıdaki çöküntüler, yoksulluk, adaletsizlik, merkezi yönetimin zayıf olması gibi birçok neden sıralayabiliriz.

Eşkıyalık üzerine çalışma yapan Eric J. Hobsbawn, eşkıyalığın ortaya çıkmasında sosyal ve iktisadî sebeplerin en önemli unsur olduğu görüşündedir. Fernand Braudel de yoksullaşmanın artmasına bağlı olarak eşkıyalığın da arttığını vurgulamaktadır. Hobsbawn, Eşkıyalar adlı kitabında eşkıyalığın ortaya çıktığı toplumları; “Toplumsal açıdan, kabile ve akrabalık düzeninin evrimsel aşaması ile modern kapitalist ve sanayi toplumu arasında bulunan, ancak dağılmakta olan akrabalık toplumu ve kapitalist tarıma geçiş aşamalarını da içeren tüm toplum tiplerinde görülür.” biçiminde tanımlar. Hobsbawm, eşkıyanın tanımında yasa, şiddet ve iktidar arasındaki bu temel ilişkiyi terk edip popüler hafızada üç ana eşkıya modelinin analitik ayrımını geliştirmeye girişir:  İlki Halkın savunucusu, yanlışların düzelticisi ve adaletin ve sosyal eşitliğin taşıyıcısı olan popüler imajıyla ahlaksal anlamda onaylanan soylu soyguncu.  İkincisi zayıfın da korkunç olabileceğini gösteren azgın zalimliğiyle intikamın ve yıkımın vekili olarak intikamcı ve üçüncüsü ne ahlaki bir onaya ihtiyaç duyan ne de zalimliği onun temel bir özelliği olan, yalnızca halkına sunduğu hizmetlerden ötürü hoş görülen haydutlar. Bu ayrımdan yola çıkarak Hobsbawm, “sosyal eşkıya” olarak adlandırdığı modelin bütün köylü toplumlarında aynı ve evrensel bir sosyal protesto işlevi gördüğünü savunur.

Genellikle kurgulanmış eşkıyaların, Hobsbawm’ın sosyal eşkıya tanımına uygun olarak yaratıldığı fikrine kapılmak oldukça mümkün. Edebiyatta gördüğümüz eşkıyaların çoğunun bireysel biçimde başlayan başkaldırılarının daha sonra sosyal bir içerik kazandığını görüyoruz ayrıca bu karakterlerin çoğunun yine Hobsawm’ın erdemli eşkıyalar niteliklerini uyduğunu da söylemek mümkün; Erdemli eşkıya suç işleyerek değil, adaletsizliğin kurbanı olarak kanun dışına düşer. Ya da halk tarafından değil, otoritelerce suç kabul edilen bazı eylemlerden ötürü hüküm giyer. Adaletsizliğe karşı çıkar. Zenginlerden alıp fakirlere verir. Nefsi müdafaa ve öç alma dışında adam öldürmez. Şayet yaşarsa, kendi halkına, şerefli bir adam ve topluluğun saygı duyulan bir öğesi olarak geri döner. Ona hayran olunur, yardım edilir ve desteklenir. Topluluğun hiçbir üyesi ona karşı olan otoritelere yardımcı olmayacağından, ancak ihanete uğrayarak öldürülür. Ele geçmez, kurşun işlemez bir insan olarak kabul edilir. Adil olan yöneticilerin değil, baskı yapanların düşmanıdır. Bu erdemli eşkıyalık niteliklerini uyan dünyadan ve bizim coğrafyamızdan iki kurgusal eşkıyaya örnek olarak Hobsbawm’ın da Eşkıyalar kitabında incelemiş olduğu Robin Hood ve İnce Memed’i gösterebiliriz.

Yaşar Kemal’in İnce Memed’i, Eric Hobsbawm’ın “sosyal eşkıya” teorisinin pratikte cisimleşmiş halidir. İnce Memed, Toroslar’da yaşayan yoksul ve yetim bir köylü çocuğu. Abdi Ağa’nın baskısına dayanamaz, onun yeğenini öldürür ve dağa çıkıp eşkıya olur. Ağanın yeğenini öldürmesine sebebiyet veren bu olay aslında bireysel bir olaydır. Abdi ağa, Memed ve Hatçe birbirlerini seviyor olmasına rağmen Hatçe’yi yeğeniyle evlendirmeye çalışır. Her ne kadar isyanını tetikleyen olay kişisel bir adaletsizlik olsada, adım adım bir devrimciye; değilse bile sosyal bir reformcuya dönüşür. Toprak dağılımının eşitsizliğine ve açgözlü ağaların yoksul ve savunmasız köylülere zulmetmesine karşı savaşan halkının kurtarıcısı haline gelir.  İnce Memed, haksızlığa göğüs gererken her ne kadar türlü iftiralara uğrasa da bu iftiralar ve ithamların hiçbirini halk dikkate almaz, bu da sosyal eşkıyalarda halk ve eşkıya arasındaki güven ilişkisinin bir örneğidir. “Bu dünya zulüm dünyası oldukça, böylece de kaldıkça milletin gözü eşkıyalığa bulaşmış, haksızlıklara, zulme dayanamadıklarına inandıkları kişilerin üstünde olur her zaman.” (İnce Memed 3, YKY, sf. 328)

Yaşar Kemal için eşkıyalık bir başkaldırı türüdür,  Kemal tarihi etkileyen eşkıyalık olaylarının olduğunu düşünür ve bunu şu sözleriyle dile getirir; “Eşkıyalık insanlığın olaylarından bir tanesidir. Ve bu sürekli olayın tarihi etkilemediği söylenemez.”

Alain Bosquet ile yaptığı söyleşide Kemal, İnce Memed ile “başkaldırmaya mecbur insanı” anlattığını belirterek eşkıyayı, ilkel bir devrimci olarak kurguladığını gözler önüne serer: Mecburlar, insanın içindeki başkaldırının eylemcileridir. İnce Memed’de, dört roman boyunca bu başkaldırmaya mecbur insanın derinine kadar inmek istedim. Memed, eşkıyalığa başladıktan sonra ona ihtiyacı olan halk onu yakalamış, onu istediği yola çekmiştir. O, ne kadar bilinçsizce de olsa, artık başkaldırmaya mecbur insan yoluna girmiştir. Eşkıyalığın ne kadar sonuç getirmeyen bir uğraşı olduğu düşüncesine varmışsa da o artık bir mecburdur.

Eşkıya edebiyatı, bir çeşit İngiliz edebiyat türüdür. Robin Hood ise bu edebiyat türünün en büyük örneklerinden. Robin Hood, İngiliz halk hikayelerinde geçen bir haydut, Günümüzde, genellikle, fakirlere vermek için zenginlerden alan, Lincoln yeşili giymiş bir kanun kaçağı olarak çizilir.

Birçok film, kitap, çizgi dizi ve oyunlara konu olmuştur. Hakkında yazılan en meşhur romanlar Sir Walter Scott’ın Ivanhoe romanı ve Howard Pyle’ın yazdığı Robin Hood’un Neşeli Maceraları adlı derlemedir. En eski hikâyelerinde, bir çiftçidir. Daha sonraki hikâyelerinde de bir soylu olmuştur. Bazı hikâyelerinde Haçlı Savaşlarına katıldığı da olmuştur, anlaşılacağı üzere bir eşkıya olmadan önce birçok şey olmuş, aynı şekilde eşkıya olduktan sonra verdiği mücadelelerin de başka başka versiyonları olmuştur. Robin Hood sadece en çok bilinen ‘zenginden al fakire ver’ düşüncesiyle bile sosyal bir eşkıya olarak düşünülebilir. 13. YY’dan itibaren halk tarafından hikayesinin devam ettirilip bu kadar yayılması da bunun bir göstergesi.

Sonuç olarak bu iki kurgulanmış eşkıyayı birçok özellikleriyle Marksist tarihçi Eric J. Hobsbawm’ın Eşkıyalar isimli kitabında işlediği sosyal eşkıyalık kavramı çerçevesinde değerlendirmek mümkün diyebiliriz. Kırsal kesimde, yakın geçmişte dahil olmak üzere tarih boyunca görülen eşkıyalık kavramı çok farklı biçimlere bürünmüş efsaneleşen ve günümüzde de anlatılmaya devam eden eşkıyalar genellikle sosyal eşkıyalardır. Her coğrafyanın kendi eşkıyası olmuştur. ince Memed ve Robin Hood’un aksine gerçekte var olmuş ve sosyal eşkıyalığın örneği sayabileceğimiz birçok eşkıya hala halkların belleğinde efsanevileşmiş biçimde yerini korur. Eşkıyalar ve eşkıyalık kavramı hala tartışmalı iki olgudur. Birçok yazar iyi veya kötü yaratmış, birçok araştırmacı topluma yararlarını ve zararlarını olmak üzere çok çeşitli şekilde konuyu araştırmıştır. Hepsi için tek bir kanıda bulunmak zor olsa da bu yazıya konu olan sosyal eşkıyalık için Yaşar Kemal’in “Eşkıyayı sevgi ve korku yaşatır” sözünü söylemek mümkün olacaktır.