Film incelemesi: Platform – Ahmet Kavruk

Film incelemesi: Platform – Ahmet Kavruk

26/05/2020 Kapalı Yazar: Ahmet Kavruk

Netflix’in İspanyol yapımı ‘Platform’ isimli filmi bir süredir sosyal medyada çok konuşuluyor ve tartışılıyor. Film konuşulmak ve tartışılmak için izleyicisine çok fazla argüman sunuyor. Bu açıdan konuşulmayı ve tartışılmayı da hak ediyor. Filme dair ilk bakışta ‘alt üst ilişkisine dair bir eleştiri’ veya ‘kapitalist tüketim ilişkisine dair bir eleştiri’ hatta ‘bir insanın kendisiyle hesaplaşması gibi’ yorumlar yapılabilir. Bu yorumlar çok yanlış sayılmaz ama bence aslında film bunlardan farklı bir mesaj vermek istiyor. Yazımda -elimden geldiğince- filmdeki metaforların ve karakterlerin aslında neyi temsil ettiğini açıklamaya çalışacağım.

Orijinal adı ‘El hoyo’ olan ‘Platform’, dağıtımcılığını Netflix’in üstlendiği korku, gerilim ve bilimkurgu temalı film. Şu ana kadar 14 adaylığı bulunan ve 9 ödül alan filmin yönetmeni 1974 Bilbao doğumlu olan Galder Gaztelu-Urrutia. Filmin senaryo yazarları ise David Desola ve Pedro Rivero.

Film tek bir mekanda; her katta tek oda olacak şeklinde tasarlanmış ‘Dikey Öz Yönetim Merkezi’ isimli bir hapishanede geçiyor. Her katın ortasında dikdörtgen şeklinde bir delik var. Bu delik nedeniyle filmde bu hapishane ‘delik’ adıyla anılıyor. Buradan itibaren spoiler vererek anlatacağım. İsterseniz yazıyı okumadan filmi izleyebilirsiniz. Tercih sizin…

***

Filmin başkahramanı olan Goreng’in (Ivan Massagué) hapishanenin 48. katında uyanmasıyla birlikte film başlıyor. Goreng’in gözünde 48. kattan bakınca bu hapishanenin ne en üst katını ne de en alt katını net bir şekilde göremiyoruz. O anda hapishanenin yüzlerce katının olduğunu anlıyoruz. Ayrıca her katta tuvalet ve sürekli su akan bir musluk bulunuyor. Yani hapishanedeki herkes sınırsız olarak -tüm katlarda- su içebiliyor. O sırada en üst katta bir şef yönetimindeki bir mutfakta yemekler hazırlanıyor ve bu hazırlanan yemekler en üst kattaki platformun üzerine yerleştiriliyor. Bu yemek dolu platform her gün belli bir saatinde tüm katlarda toplam 2 dakika duracak şekilde hareket ediyor ancak bir katta yaşayan kimse yoksa bu platform o katı direkt olarak geçiyor. Platformun her gün yaptığı bu yolculuk esnasında filmde gerçekleşen birçok olaya tanık oluyoruz.

Hapishaneye suç işleyerek gelenler olduğu gibi kendi isteğiyle buraya gelenler de var. Başkarakterimiz Goreng bunlardan birisi. Goreng hapishaneye kendi isteğiyle geldiğinde kedisine 6 ayın sonunda bir diploma verileceği söyleniyor. Ayrıca hapishanedeki herkese yanında istediği bir eşyayı bulundurma hakkı veriliyor. Goreng yanına İspanyol edebiyatının önemli eserlerinden olan Cervantes’in Don Kişot eserini alıyor.

Filmde her odada maksimum iki kişi kalıyor. Goreng’in ilk oda arkadaşı olan ikinci karakterimiz ise -yanlışlıkla da olsa- birini öldürmek suçundan dolayı hapishaneye getirilmiş olan yaşlı adam Trimagasi(Zorion Eguileor). Trimagasi orada olma sebebini kısaca şöyle: Evdeyken televizyonda bir reklam izliyor. Bu reklamda Samurai Max adında bir bıçak bileyicinin tanıtımı yapılıyor. Trimagasi bu reklam üzerine Samurai Max alıyor ancak televizyonda yeni bir reklam görüyor ve bu reklamda da Samurai Plus adında bir şeyi kestikçe kendi kendi her seferinde daha da keskinleşen bir bıçağın tanıtımı yapılıyor. Bu reklama çok sinirlenen Trimagasi televizyonu camdan atıyor ve yanlışlıkla sokaktan geçen kaçak bir göçmenin üzerine düşüyor. Bu durum üzerine Trimagasi tutuklanıyor ve cezasını çekmek üzere bu hapishaneye getiriliyor. Trimagasi hapishaneye girerken yanına alacağı eşya hakkını ise televizyonda reklamını gördüğü ‘Samurai Plus’ adındaki bıçaktan yana kullanıyor.

Bu hikayeden sonra filmin politik bir mesaj vermekten çok dini bir mesaj vermek istediğini yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Üzeri yemek dolu platformdan Goreng’in günler sonra aldığı ilk yiyeceğin elma olması kör göze parmak sokarcasına seyirciye gösteriliyor. Öte taraftan Goreng’in bilmeden elmayı platform gittikten sonra oda biranda ısınmaya başladığı için hiç yiyemeden geri atması da ayrı bir mesaj içeriyor. Bu olayla beraber biz de hapishanede kimsenin platformun üzerinden yemek alıp saklamayacağını -bunun cezasının da ölüm olduğunu- anlıyoruz. Tam da burada insanın zihninde yapbozun parçalarının yerine oturması gibi biranda en üst kattaki aşçının tanrıyı, yanındaki aşçıların ise melekleri temsil ettiği anlaşılıyor.  

Bu arada filmdeki üçüncü karakterimiz olan Miharu’yu (Alexandra Masangkay) platformun üzerinde 48. kata inerken görüyoruz. Trimagasi,Goreng’e ‘Miharu’nun hapishanede kaybolan bir çocuğu olduğunu ve her gün alt katlara inen platformun üzerine binerek alt katlarda çocuğunu aradığını ve ona bir şekilde yemek götürmeye çalıştığını’ söylüyor.

Bu andan itibaren Goreng ve Trimagasi’nin günlerini nasıl keyifle geçirdiklerini izlemeye başlıyoruz.

Filmde mutfakta ‘Panna Cotta’ tatlısı üzerine bir kıl düşüyor. Şef bu kılı hemen fark ediyor ve kzııyor. Tüm aşçıları hizaya diziyor ve kendisi kılın kime ait olduğunu bulduktan sonra tatlıyı tekrardan yaptırıyor. Yeniden yapılan tatlı platforma yerleştiriliyor. Bu sahne de İncil’in eksiklerinin fark edilmesi üzerine yeniden yazılmasını akla getiriyor. Bu sahnede kıl lekeli olan imanı temsil ediyor. İnsani tutkular vb. şeyler nedeniyle imanı lekeli olan şeyler asla tanrıya ulaş(a)maz. Temiz iman -yani yeniden yapılan Panna Cotta- platforma konduğunda artık o şey gerçek hedefine ulaşacaktur.

Öte yandan üzeri yemek dolu platformun hiçbir sisteme bağlı olamadan havada kendi kendine katlarda durması ve en alta indikten sonra kimsenin üzerine atlama imkanı olmayacak şekilde çok hızlı bir şekilde en üst kata çıkması bu mantıksal çerçevede daha anlaşılır oluyor.

***

Platformdaki yemeklerden herkes yeteri kadar yese hapishanedeki herkse yetecekken bu durum hiçte böyle olmuyor. Genellikle burası üzerinden sınıfsal bir okuma yapılmaya çalışılıyor ancak filmde katlardaki insanlar sürekli yer değiştiriyor bu nedenle artık toplumsallaşmış bir kötülük mevcut. Bir grubun veya zümrenin uyguladığı bir kötülük yok. Ayrıca filmde belki bir kast gibi sürekli üstte duran grup ise tersten en adil olanlar olarak gösteriliyor. Bu dipnottan sonra filme devam edecek olursak: Üst katlardaki insanlar fazla yemek yemekle kalmıyor; yemek yerken çoğu zaman yemeklerin üzerinde geziniyorlar ve bu sırada yemekler dağıtılıyor ve kirletiliyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yemeklerin üzerine tuvaletini yapanlar dahi var. İnsanlar tüm bunları hapishanedeki alt katlarda kalmış olmalarına rağmen -hatta alt katlarda kaldıkları için daha- büyük bir öfke ve kinle yapıyor.

Filmin küçük detaylarından birisini vermekte yarar var. Hapishaneye gelen herkese en sevdiği yemeğin ne olduğu soruluyor ve -hapishanede kalan herkesin en sevdiği yemek- menüye dahil ediliyor ve her gün platforma konuluyor. Aslında herkes en sevdiği yemeği yemiş olsa kimse aç kalmayacak.

***

Bunlardan bağımsız olarak hapishanedeki herkesin bir ayın sonunda kaldığı kat oda arkadaşıyla beraber değişiyor. Eğer birinin oda arkadaşı öldüyse yönetim yanına yeni birini gönderiliyor. Goreng, oda arkadaşı Trimagasi’yle birlikte ilk bir ayın sonunda 171. katta uyanıyor. Trimagasi, Goreng’den önce hapishanede deneyimi olduğu için o kata yemek ulaşmayacağını biliyor ve Goreng uyanmadan onu yatağa sıkı bir şekilde bağlıyor. Goreng uyandığında Trimagasi ona ‘ilk bir haftadan sonra açlığa dayanamaz hale geldiğinde onu öldürmeden vücudundan küçük küçük parçalar kesip yiyeceğini’ söylüyor. Geçen bir haftanın sonunda Trimagasi, Goreng’in bacağından bir parça et keserken Miharu sahneye dahil oluyor. Trimagasi’ye saldıran Miharu elindeki Samuria Plus’ı alıp Goreng’i kurtardıktan sonra bıçağı Goreng’e veriyor. Goreng’te bunun üzerine bu durum üzerine hiç tereddüt etmeden vahşi bir şekilde yaşlı Trimagasi’yi öldürüyor ancak artık Trimagasi sürekli olarak Goreng’in zihninde yaşmaya başlıyor.

***

Trimagasi öldükten sonra hapishanedeki ikinci ayını tamamlayan Goreng yeni bir katta yanında küçük bir köpeği olan -yeni karakterimiz- Imoguiri (Antonia San Juan) ile birlikte uyanıyor. Bu kadının daha önce buraya kabul edilen insanları seçmek için mülakat yapan kişilerden biri olduğunu öğreniyoruz. Bu kadın yıllardır insanları yolladığı yere bu kez kendisi de geliyor ve 30. katta Goreng ile buluşuyor. Kendi söylediklerinden hapishanedeki şartların bu kadar kötü olduğunu bilmediğini ve aslında herkese yetecek kadar yemeğin platforma konulduğunu öğreniyoruz. Imoguiri, “imanı güçlü” birisi. Platform geldiğinde kendisine yetecek kadarını yiyor hatta köpeğinin de yaşaması için bir gün kendisi yemek yiyor ertesi gün köpeğini besliyor. Alt katlarındakilere de yeteri kadar yemelerini söylüyor ama durum pek öyle olmuyor. Bu kadın filmde düşmüş bir meleği temsil ediyor. Köpeğinin adının da II. Ramses olması bu tespiti doğruluyor.

Imoguiri’den hapishaneden 16 yaşından küçük kimsenin olmadığını öğreniyoruz. Bu nedenden dolayı da Miharu’nun hapishanede çocuğu olmadığını düşünüyoruz. Öte yandan hapishanede kimse Miharu’nun evli olmadığı için bir çocuğu olduğuna inanmıyor. Tam da buradaki atıftan Miharu’nun filmde günahlı insanın temsili olarak Mecdelli Meryem’i canlandırdığını anlıyoruz. Hristiyanlık tarihine bakacak olursak orada da ne ne Mecdelli Meryem’e ne de İsa’ya inanılmadığını göreceğiz.

Miharu yine biranda sahneye çıkıyor ve bu kez Imoguiri’nin köpeğini öldürüyor. O andan itibaren köpeği ölen Imoguiri kendine gelemiyor ve geçen bir ayın sonunda bu ikili 202. katta uyandığında Imoguiri’nin kendisine yönetim tarafından yalan söylendiğini de anlıyor. Tam bu sahnelerde Imoguiri’nin özetle ‘etime ye, kanımı iç’ şeklinde okuduğu ayette yine filmin Hristiyanlık alegorisi anlattısını destekler nitelikte. Tüm bu nedenden dolayı Imoguiri -kendini asarak- intihar ediyor. Bu sırada yine Trimagasi’nin sürekli olarak Goreng’e göründüğünü ve onu yönlendirdiğini fark ediyoruz.

***

Goreng bu katta geçirdiği üçüncü ayın sonunda 6. katta yeni arkadaşıyla beraber uyanıyor. Filme yeni dahil olan karakterimiz ise Baharat (Emilio Buale) adında güçlü ve kuvvetli bir siyahi. Yanında bir ip getirdiği iple teker teker katları çıkarak en üst kata ulaşabileceğini düşünüyor ancak daha ilk denemesinde yanıldığını fark ediyor. Bunca bilginin üzerine Baharat’ın Yahudileri, yanında getirdiği ipin de Yahudi adetlerini temsil ettiğini rahatlıkla çıkarıyoruz.

Bu aşamada Goreng’in en üst kata ulaşmak için geliştirdiği planını öğreniyoruz; platformla beraber en alt kata kadar inmek ve daha sonra yukarı çıkmak. Goreng alt katlardayken platformun kaç saniyede yukarı çıktığını hesaplayarak hapishanenin kaç kat olduğunu hesaplamamıştı. Onun bu hesabına göre ortalama 250 civarı kat vardı. İlk 50 kata zaten iyi beslendikleri için 1 günlüğüne yemek vermeyip sonraki katlardaki herkese de ihtiyacı kadar yemek vererek en alt kata ulaşmayı hedeflemişti ama her şey hesapladıkları gibi gitmedi.

***

Goreng ve Baharat, bu maceraları sırasında bir katta bilge birisiyle karşılaşıyorlar. Bu kişinin Baharat’ın hocalarından olduğunu öğreniyoruz. Bu kişi ikiliye yaptıkları işi nezaketle yapmaları gerektiğini söylüyor. Hatta bu kişi en üst katta olan kişilere mesaj vermenin yolunun Panna Cotta tatlısıyla olacağını söylüyor ve o andan itibaren Goreng ve Baharat bu tatlıyı korumaya başlıyorlar. Buradan da bu bilge kişinin filmde Hz. Musa’yı temsil eden kişi olduğunu anlıyoruz.  

Sonunda iki kahramanımız birçok engele, zorluğa ve hayal kırıklığına rağmen en alt kat olan 333. kata ulaşıyorlar. Panna Cotta tatlısını da başarılı şekilde en alt kata ulaştırıyorlar. Bu sırada Miharu’nun -14 yaşında olduğunu öğrendiğimiz- çocuğunu buluyorlar. O sırada platform biranda en üst kata gidiyor ve Goreng, Baharat ve küçük çocuk en alt katta kalıyorlar. Platform gittikten sonra odanın diğer odalardan farklı olarak ısınmadığını ve soğumadığını fark ediyorlar ve o kata kadar sakladıkları tatlıyı bir süre sonra aç olan çocuğa veriyorlar.

Aşağı inerken tesadüfen karşılaştıkları iki kişiyle yaşadıkları kavgada yaralanan Baharat bu katta hayatını kaybediyor. Bu sırada yine sahneye çıkan Trimagasi, Goreng’e mesajın aslında çocuk olduğunu ve mesajın bir iletene ihtiyacının olmadığını söylüyor. Bunun üzerine ertesi gün olduktan sonra Goreng’in karanlığa doğru yürüdüğü sırada, mesaj da en üst kata doğru ilerliyor. Bu sahne filmde İsa’yı temsil eden Goreng’in görevini yerine getirmenin huzuruyla ilerlediğini düşündürtüyor. Kendisine vaat edilen diplomayı alıp alamadığını bilemiyoruz.

Buradan da şunu anlıyoruz: 333 katta ikişer kişiden toplam 666 kişi hapishanede kalabiliyor. Bu da şeytanın sayısı olup yaşamın günah dolu yolunu ifade ediyor. 333 ise Hristiyanlık’ta koruyucu meleği işaret eder.

***

Yeri gelmişken şunu da eklemekte fayda var: Filmin başında Goreng ile mülakat yapan kadın da yine Yahudileri temsil eden birisi. Mitzvah’dan önce yani ergenlik ayini öncesinde Yahudilik’te çocuklar dine kabul edilmezler. Buraya atfen kadın Goreng’e hapishaneye çocuk alınmadığını söylüyor. Ancak İsa bu tabuyu da filmin sonunda yıkıyor.

Tüm bu metaforların ve mesajların üzerine bu filmi bir sistem eleştirisi olarak düşünmek ve okumak imkansız bir şey olmasa dahi zorlama ve olanı değiştirmek oluyor diye düşünüyorum. Filmde insanların doyumsuz, kural bilmez, aç gözlü olduğunu anlatırken, düzenin de aslında yanlış bir şekilde işlediğinden bahsediliyor. Burada da en başta insanlar sorumlu tutuluyor. En yukarıdakiler, hapishanedeki her şeyin çok kusursuz bir şekilde olduğunu düşünüyorlar ve sadece ve sadece kendi işlerinin mükemmel olmasına odaklanıyorlar. Film özetle; ‘insanlar, bir ayın sonunda nerede uyanacaklarını bilmese de, bundan dolayı aç kalma riskleri olsa da hatta açlıktan ölebilme ihtimalleri olsa da onlar gününü kurtarmanın peşindedir’ diyor. Son olarak; film bize hayatta üç grup insan olduğu mesajını veriyor. Bunlar; ‘yukarıdakiler, alttakiler ve düşenler’. Diğer yorumları da sizlere bırakıyorum…